30 Nisan 2012 Pazartesi

İstanbul Tiyatro Festivali

18. İstanbul Tiyatro Festivali başlıyor. 10 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında sürecek. Bu yıl Türkiye'den 40, yurtdışından ise 5 tane tiyatro ve dans grubu 100 'den fazla gösteri yapacakmış.
Program hakkındaki detaylı bilgiyi İKSV web sitesinden bulabilirsiniz. Biletler Biletix veya İKSV ana gişeden alınabiliyor (Pazar günü hariç).
Antonıus ve Kleopatra adlı oyun da festival programının kapsamında. Kaçırmayın derim.

Bu yılın ilginç olaylarından biri Kutluğ Ataman'ın " Sılsel, Türkiye'ye yazılmış mektuplar " adlı projesi.
Sılsel, 12 - 30 Mayıs tarihleri arasında Galata Özel Rum İlköğretim Okul'unda gerçekleştirilecek olup, herkes davetli. Aşağıdaki metin, İKSV'nin web sitesinden aldım;

"Sılsel"

Aramice kanat çırpması anlamına geldiği düşünülen, Mardin’in eski Süryani evlerinin tavanlarına yapılmış gökyüzü tasviri Sılsel, kenarları zigzaglardan oluşan turkuaz renkte boyanan dikdörtgen bir motif. Rivayete göre çeşitli baskılardan dolayı sokağa çıkmaya korkan Süryaniler, evlerinin tavanına bu motifi yapar, böylece gerçek gökyüzü özlemlerini bir nebze olsun giderirlermiş. Mardin’in Süryani mahallesinde yaşayan Nasıra Hanım’ın Ataman’a anlattığı bu hikâye, Anadolu’nun şiddet dolu tarihinde hep bir özlem olarak kalan, herkesin korkusuzca altında yaşamaya hakkı olduğu ortak gökyüzü özlemini dile getiriyor… Sılsel performansı, bu özlediğimiz ortak gökyüzünü elbirliği ile biz çağdaşların örmesi, en azından bu özlemimizi ortak bir performansa dökme girişimi...
Özgürlüklerden yana olan 7'den 70'e herkesi bu ortak performansa katkıda bulunmaya davet ediyoruz: Kendiniz ve sevdikleriniz için nasıl bir ülke, nasıl bir hayat hayal ediyorsunuz? Geleceğe mektubunuzu festivalde yazın! Sergi mekânına eni yaklaşık 45 santimetre olan bir kumaş parçası getirin. Bu kumaşın üzerine istediğiniz bir dilde Türkiye'ye yönelik dileğinizi yazın, işleyin ya da resmedin.

SILSEL’lerinizi bize önceden iletmek isterseniz:

İstanbul Tiyatro Festivali
İstanbul Kültür Sanat Vakfı
Nejat Eczacıbaşı Binası
Sadi Konuralp Caddesi No: 5
Şişhane 34433 İstanbul
T: (212) 334 07 76

20 Nisan 2012 Cuma

Beyrut 3

Bugün son gün.

Sabah kendimizi İzmir'in Kordon'una benzeyen Cornich'e atıyoruz. Otelimizden yürüyerek gidiyoruz. Zaten amaç yürüş ve sonrasında Casablanca'da kahvaltı. Cornich'te her tarafınızda kadınlı erkekli spor yapan Beyrut'lular ve fazlasıyla da yabancılar dolu. Çok geniş olan kaldırımlarda sporun, yürüyüşün veya cafelerde oturmanın tadının çıkarıyorlar. Bu arada Casablanca'ya yer ayırtmak için defalarca aradığımız halde daha önce ulaşamadık . Bir taraftan yürüyüş yaparken bir taraftan aramaya devam ediyoruz. Sonunda telefon açılıyor ama ben ne yazık ki daha önceki araştırmalarım sırasında eksik bilgi almışım. Kahvaltı sadece Pazar günü varmış. Ve bugün günlerden Cumartesi. Olsun bende adres çok :)

 




Biz de yönümüzü Asrafieh tarafına çeviriyoruz.Kahvaltı Brioche Doree'da. Kahvaltı diyorum ama öğlen oldu bu arada. Sonrasında tüm gün Asrafieh, Gemmeyzahve Beirut Souks'ta girip çıkmadığımız yer kalmıyor sanrım. Daha önce belirtmiştim Beyrut'ta  tüm dünya markaları ve kendi designerlarına ait çok güzel mağazalardan  bolca var ama bence oldukça pahalı. Buradan uyguna alabileceğiniz şey ise elektronik.Örneğin international garantili i phone 4S 1.200 TL civarında . İpad'ler ise 600 USD'den başlıyor.
Beyrut'ta kötü olan birşey de her yerde sigara içilebiliyor olması. Hatta ondan fenası birçok yerde  nargile içiliyor olması. Değişik kokularıyla insanı bayıyorlar.
Öğleden sonra artık gerçekten yorulmaya başladığımız saatlerde Downtown'da bulunan Zucca'ya oturuyoruz. Beyrut yemekleri vs. ile alakası yok. Akşam deli gibi dolu olan, geçerken hoşumuza giden bir bar burası. Biz öğleden sonra gittiğimiz için birkaç boş masa var. Burada sonunda Almaza biraları ile tanışıyoruz. Ben çok sevdim. Minik hamburgeler, pizza dilimleri eşliğinde biralarımızı yudumluyoruz. Daha önce İstanbul'u görmüş çok da ilgili bir garsonumuz var.




Sona doğru yaklaşırken Beyrut'la ilgili bir kaç tavsiye; asla rezervasyonsuz hareket etmeyin.Biz bunu yaşadık. Diğer günler hep rezervasyon yaptırdığımız halde son gün rehaveti herhalde akşam için yer ayırtmamıştık. Ve bize Cumartesi gecesi rezervasyonsuz geldiğimiz için uzaylı gibi davrandılar.
Eğer siz de önemsiyorsanız şık giysilerinizi unutmayın :).
Pazarlığı asla unutmayın.
Trafiği berbat. Herkes kocamın tabiri ile kornanın üzerine oturmuş vaziyette ve kural diye bir şey yok. Biz İstanbul'dan alışkınız gibi birşey aklınıza gelmesin ben böyle birşey görmedim . Şehri de gezmek adına biz mümkün olduğunca yürüdük .
Heryerde USD geçiyor. 1 USD = 1,5 LBP gibi düşünebilirsiniz. 
Ha bir de aklıma geldi. Ben blogları karıştırırken falan okuduklarımdan şöyle bir izlenim ediniyorum. Meğer yurdumun insanı doğduğundan beri macaronsuz yaşayamıyormuş. İstanbul'da yokken Paris'ten, İstanbul'da açıldıktan sonrada Bebek'teki Laduree'den çıkmıyormuş. Siz de bunlardan biriyseniz, ay şekerim macaronsuz, Laduree'siz naparım diyorsanız üzülmeyin. ABC Mall'da Laduree var :)

3 gün genel anlamda gezmek görmek için yeterli. Bence fazlasına gerek yok. Sadece tavsiye edilen tüm yerleri deneyemiyorsunuz. Benim denemediğim  ama araştırmalarım sonucunda tavsiye edilen, aslında gitmeyi çok istediğim bazı yerleri de yazıyorum. Siz giderseniz benim yerime de denersiniz olur mu ?

Downtown'da Karam, daha çok öğlen yemekleri için ( Beyrut yemekleri)
Yine Downtown'da Al-Sultan Brahim, akşam için (Beyrut yemekleri)
Asrafieh'te Al Mayas, Ermeni Lokantası
Yine Asrafieh'te Pasifico, Meksika Lokantası, Margarita ve  nachoslarını kaçırmayın derler.
Bunların dışında da o kadar çok bar, gece klübü vs. var ki.
Aklama geldi bir de Vedat Milor'un tavsiyesi olan Mounir.
Ve Sky bar, MYU,  aaaaaa bu liste uzar da uzar :)

Benden bukadar. Son olarak birkaç resim daha.




Beyrut 2

2. gün sabahı Hüssein bizi otelden aldı ve Jeita, Harrissa, Byblos'dan oluşan turumuza başladık İlk durak Jeita. Burada dünyanın 7 harikasından biri olmaya aday olan Jeita Grotto Mağaralarını geziyoruz. İki ayrı mağaradan oluşuyor ve resim çekmek yasak olduğu için girişte telefon, kamera vs.leri kilitli kutulara koyuyorsunuz. Bu arada seçim süreci devam ediyor. Heryerde oy vermeniz için sizi davet eden ilanlar görebilirsiniz. 
** Aşağıdaki resim internet, görsellerden alınma.



Sonraki adres ise Harrissa. Harissa oldukça yüksek bir tepe . Bu tepede kilise ve Meryem Ana heykeli bulunuyor. Burayı ilginç kılan oldukça ama oldukça dik olan tepeyi teleferikle çıkmanız. Önce deniz seviyesinden başlıyorsunuz, sonra apartmanların arasından ( uzansanız dokunacak kadar yakın ) tepeye doğru sallantılı bir yolculuk yapıyorsunuz. Yükseklik korkunuz varsa asla diyorum .




En son durağımız Byblos. 7 Bin yıllık antik bir kent. Alfabenin temellerinin burada atıldığı söyleniyor. Çok şirin bir liman şehri. Burada gezdikten sonra yemek için adresimiz yaptığınız araştırmlarda çokça karşılaşacağınız Chez Pepe. Benim fikrimi soracak olursanız çok ekstra bir lezzet yok. Eskiden belki daha güzeldir ama artık barbunun kilosuna 90 USD diyecek kadar turistik bir mekan olmuş. Ama ortam gayet güzel.






Akşam şehre dönüş. Otelde biraz dinlendikten sonra, gece tekrar sokaklara döküldük. Adres yine Gemmayzeh. Biraz dolaştıktan sonra şehrin en iyi İtalyan lokantalarından diye anılan Margherita'ya yollandık. Tabii yine rezervasyonumuz yapılmıştı. Pizzaları gayet başarılı olmakla birlikte makarnalar eh işte idi. Keşke Asrafieh'te bulunan , 23 yıl İtalya'da yaşamış olan Chef Azzam'ın La Piadina'sını deneseydik demeden edemedim.
Sonrasında ise Torina Ekspress birkaç shot atmak için sizi bekliyor.
Burada çıkıştaki adresimiz Music Hall. Downtown'da Storco Binasında. Bir taraftan Beyrut'a özgü müzikler ve eğlence biçimini görürken, kendinizi bir anda rock veya jazz dinlerken ya da seksenlere gitmiş olarak bulabiliyorsunuz. Çok büyük bir mekan ve sahnedekiler  her iki parçada bir değişiyor. Biz çok eğlendik . Hem programı izlerken  hem de Music Hall'deki insan profilini izlerken.
Beyrut'lular kesinlikle eğlenceye çok düşkün ve eğlenmeyi biliyorlar. Bu arada Beyrut'lu kızlar inanılmaz güzel ve bakımlılar. Gece gündüz gezdiğimiz yerlerde bakımsız tek bir hatun görmedik. Bu arada aklınıza tipik Arap kadını formatı geliyorsa yanılıyosunuz. File çorapları, topukluları, şort ve mini etekleri, son olarak da botokslarıyla  inanılmazlardı. Tabii şu dipnotu da belirtmek gerek biz çoğunlukla Hristiyan kesimi olarak bilinen yerlerde gezdik. Hamra'ya hiç geçmedik.
Gece 3 gibi Music Hall'ü kapattık ve otele dönüş. Bu arada gece  3'ten sonra açılan, eğlencenin sabaha kadar sürdüğü B018 'e geçsek mi diye düşünmedik değil ama şehrin hem gündüzünü hem gecesini kaçırmamaya çalışan turistler olarak bitap düştük.



Beyrut 1

Evettttt neredeyse 3 hafta oldu. Sonunda anlatmaya başlıyorum .
Beyrut gezimiz gayet güzeldi. Birçokları gibi büyülü biryer, defalarca giderim vs. gibi abartılı kelimelerle tarif edemeyeceğim ama, en azından 1 kez olsun gidilmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. Vizesiz oluşu ve yakın oluşu büyük avantaj.

Neyse gelelim detaylara. Biz 28 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında oradaydık.
Pegasus ile gittik. Pegasus'un İstanbul gidiş akşam 20:30, Beyrut'tan dönüş uçak saati ise sabah 6:30 idi.
Otel rezervasyonumuzu Booking.com'dan yaptım . Downtown Ramada'da kaldık. Oteli kesinlikle tavsiye ediyorum. Otelin yeri zaten vaktinizin önemli kısmını geçireceğiniz Downtown'da ve diğer önemli kısmını alacak olan Gemmayzeh ve Asrafieh'e çok yakın. Ayrıca bugüne kadar yurtdışında kaldığım en temiz ve düzgün oteldi.

Gitmeden önce bizi havaalanından alması için ve şehir dışında olan Jeita, Harissa ve Byblos'u gezdirmesi için taksici Hussein Abdallah ile mail yolu ile anlaştık. Hussein'i gitmeden önce internette yaptığım araştırmalar sırasında "çukurcumatimes" adlı bir blogda görmüştüm. Orda tavsiye ettikleri için iletişime geçtik ve çok da memnun kaldık.


Kendisine maille herzaman ulaşabiliyosunuz. Blackberrysinden çok kısa sürede cevap dönüyor. İnternet sen nelere kadirsin:).
Taksilerden söz açılmışken havaalanı transferi için 25 USD,  Jeita, Harrissa ve Byblos gezisi için ise 100 USD ödedik. Araştırmalarıma göre bu fiyatlar makul. Şehir içinde de toplu taşıma yok. Gerektiği yerde taksiye biniyorsunuz. Binmeden önce de mutlaka pazarlık yapılıyor. Azami 10 USD iyi. 7-8'ede fit olan oluyor. Ama daha fazlasına gerek yok. Onlara sorarsanız 15-20 USD'den açıyorlar kapıyı.
Yolculuk 1,5 saat sürüyor. 22:00'de Beyrut'taydık. Hussein bizi otele bıraktı . Yerleştikten sonra kendimizi sokağa attık. Beyrut'ta hayat gece yaşanıyor zaten . İlk durak Beyrut'a gelmeden önce rezervasyon yaptırdığımız Buddha Bar oldu. Buddha Bar dünyaca ünlü bir bar. Oldukça şaşaalı bir yer. Müzikleri çok güzel . Resimler biraz karanlık çıkmış ama kusura bakmayın . Burada tadına baktığımız içkiler Spring Flower, Russian Collins ve Exotic Daiquiri. Benim favorim şampanya ile yapılan Spring Flower oldu. Giderseniz tadına mutlaka bakın. 

Buddha Bar tık tık...




Ertesi sabah ilk iş Saifi Village. Burası Nada Debs Dizayn, Cream gibi butik mağazaları barındıran çok şirin küçük bir meydan. İlginç objelerin bulunduğu Supercalifragilisticexpialidocious'a da uğramadan geçmeyin.

Burası savaş sonrası yeniden yapılmış. Kahvaltımızı burada bir cafe olan Balimas'ta yaptık. Tercihimiz Labne peyniri, süper yeşil zeytin, manaiche'dan ( Zahterli bir tür gözleme diyebilirim ) oluşan formule libanaiseden yana kullandık. Ve pişman olmadık . Tek kötü tarafı çayların hep sallama oluşu.




İlk gün çok yağmurlu olduğu için buradan Asrafieh'deki ABC Mall'a geçtik. Burası tanıdık bir çok mağazayı bulabileceğiniz bir alışveriş merkezi. Öğle yemeği için buranın içindeki Leila'yı şiddetle öneririm. Resim biraz silip süpürülmüş haliyle ama olsun :).
Menüde Beyrut rakısı "arak", humus, muhammara, tabule ve ortaya 1 porsiyon kebap vardı. Mezeler süper ama kebaplar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu görüşüm yediğim tüm yerler için geçerli.
Bu arada arak aynı bizim rakı. Sunum şekli biraz değişik. Masaya getirip bir sürahide kendileri su ile karıştırıp, tekila bardaklarından biraz büyük bardaklarda kendileri servis ediyorlar. Ksara diye bir markası vardı en çok onu beğendim .


Buradan çıkışta otelimizin çevresi olan Downtown'a döndük. Beyrut çok ilginç bir yer. Bir tarafta inanılmaz bir lüks , bir tarafta da hala savaştan kalma mermi, bomba izleri olan binalar. Lüksün adresi neresi derseniz Downtown. Gerçekten üst düzey markalardan oluşan mağazaları, adım başı geçen Bentley'ler , Ferrari'ler, sokak aralarındaki şirin cafeler . Alışveriş için kesinlikle uygun bir yer değil ama. Çünkü her şey Türkiye'dekinden pahalı idi.

Downtown ve Etoile Meydanından görüntüler, resim olayım zayıf biliyorum. Bu konuya zaman ayırmalıyım.






Downtown'da Beirut Souks adlı çarşı gerçekten göz alıcı. Girişindeki Balthazar Cafe çok şık. Akşam olunca yine daha önceden yer ayırttığımız Asrafieh'deki Abdel Wahab'dayız. Burası Leila'dan sonra Beyrut yemeklerinin tadına bakabileceğiniz bir diğer adres. Menü aşağı yukarı Leila'daki gibi, humus, tabule, kıbbe ve benzeri mezeler ve tabi ki arak.Ben Antepli olduğum için daha önce tatmadığım kadar özel bir lezzet yok . Ama bu tatlara alışık olmayanlar için tavsiye ederim.
Buradan çıkışta adresimiz gece hayatının merkezlerinden biri olan Gemmeyzah. Ana caddesi olan Gouraud , uzun bir cadde boyunca birçok lokanta, bar vs. bulunduruyor. İlginç olan gece hayatının merkezi dediğim bu cadde Karaköy'e benziyor. Gündüz giderseniz ve burası hakkında bilginiz de yoksa akşam şehrin en canlı sokaklarından biri olacağına dair size ipucu vermiyor.
Birkaç kadeh birşeyler içmek için girdiğimiz yer Dragon Fly. Güzel müzik ve shotlar için süper. Benim denediklerimden  AK47 ve Dragon Fly'a bayıldım. AK47'yi üzerine pudra şekeri ve kahve serpilmiş limon ile birlikte içiyorsunuz. Bu da içkilerimizi hazırlayan sevimli barmenimiz.



Devam edecek ......

19 Nisan 2012 Perşembe

Kısa Kısa ....

* Ferzan Özpetek'in yönettiği, oyuncularından birinin de Cem Yılmaz olduğu Şahane Misafir'i seyrettim ve beğendim.
** Daha önce kitabını okuduğum Açlık Oyunları'nı seyrettim ve beğendim .
*** Balat'ta Sahil Restaurant'a gittim, ama kendimizi kaybettiğimiz için resim çekemedim . Resim çekince uzun uzun anlatırım. Sadece şunu söyleyebilirim ki uzun zamandır yediğim en güzel mezelerdi. Balık sevmediğim için ben yorum yapamayacağım ama kocama göre de en güzel balığı yemiş. Tavsiye ederim.( Lüks bir mekan beklemeyin ama )
**** Asıl Beyrut'u anlatacağım ama dönüşteki talihsiz sağlık problemleri nedeniyle fırsat olmadı. Atlattık çok şükür. İnşallah en kısa zamanda adım adım Beyrut gezimi paylaşacağım.

Şimdilik bu kadar.Okuyanlara sevgiler :)

Okuduklarımdan, Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları / SU




Kitap, Gazeteci Defne Kaman'ın kaybolması ve onu bulmaya çalışan Komiser Ümit ile Sahaf Semahat'ın karşılaştığı garip olaylar etrafında dönüyor. Tabi Defne Kaman'ın anneannesi otacı Umay Bayülgen'i de unutmamak lazım.

Kitabın arka kapağında "Buket Uzuner Su romanında bütün canlı varlıkları eşit değerde kabul ederek doğayı ve yaşamı kutsayan kadim Türk geleneği Kamanlık'a (Şamanlık) selam ederken, okurları hem eko-feminist bir okumaya, hem de 1000 yıl önce Uygur harfleriyle ön-Türkçe yazılmış olduğu düşünülen (Mutluluk Bilgisi) Kutadgu Bilig Şifresi ile zihin oyunlarına davet ediyor." diyor. Ve bu sözlerin tam hakkını veriyor.
Gerçekten de bolca eşitlikten , Şamanlık'tan, Türkiye'de okumuş da olsa kadının yerinden öyle güzel bahsediyor ki. Kitaba kendinizi kaptırıp gidiyorsunuz. Bir ara hafta sonu Kadıköy'e indiğimde  Sahaf Semahat ile veya Komiser Ümit ile karşılaşabilirmişim gibi geldi .
İyi haber ise bu kitabın bir serinin başlangıcı olması. Benim gibi siz de kitabı severseniz devamı da gelecek . Şamanizm'in 4 unsuru SU, TOPRAK, HAVA ve ATEŞ olduğuna göre bizleri bekleyen 3 kitap daha var sanırım.  


Antonius ile Kleopatra






Ne diyebilirim ki. Muhteşem bir oyun

26-27 Mayıs'ta yapılacak Shakespeare’s Globe 2012 International Shakespeare Festival’i için Oyun Atölyesi tarafından hazırlanan Antonius ve Kleopatra bize büyük bir aşk hikayesini o kadar güzel anlatıyor ki. Tabii sadece aşk hikayesi olarak algılamamak lazım. Sezar'la olan iktidar mücadelesi ve bu uğurda yapılan entrikalar da cabası. 2 saat su gibi akıyor .

Yönetmen alışık olduğumuz üzere Kemal Aydoğan. Müzik alışık olduğumuz üzere Tolga Çebi :)
Oyunda Haluk Bilginer Antonius, Zerrin Tekindor Kleopatra, Kevork Malikyan Enobarbus, Mert Fırat Cesar, Emre Karayel Pompeius, Onur Ünsal Haberci ve iki rolde daha oynuyor.

Haluk Bilginer her zamanki gibi. Bunun anlamı kötü değil. Gerçekten çok iyi bir oyuncu ve standartlarını yine bozmuyor. Asıl hayran olduğum iki isim ise Zerrin Tekindor ve Onur Ünsal. Hele ikisinin karşılıklı oynadıkları sahneler acayip keyifli.

Zerrin Tekindor'a ödül aldığı Vahşetin Tanrısı oyunundan beri deli gibi hayrandım zaten ama bu oyunla beni bir kez daha benden aldı. O nasıl bir oyunculuk ve güzellik.
Ayrıca tablolarının da fanatiğiyim. Allahım lütfen lütfen lütfen bir gün benim de onun yaptığı bir tablom olsun .(Evren sende kulak ver)

Emre Karayel ve Mert Fırat'ı da unutmamak lazım tabi.

Sonuç ; Konu muhteşem, oyunculuklar muhteşem, müziklerine bayıldım . Bu oyunu kaçırmayın derim.

Bilet için Oyun Atölyesi ......