4 Temmuz 2012 Çarşamba

Şans Restaurant ve Doluca Şarapları

28 Haziran'da Şans Restaurant'ta Doluca Şaraplarının tadım gecesine katıldık.
Bizi önce üst kata aldılar ve Doluca'nın Shiraz Üzümleri ile yapılan şarapları hakkında bilgilendirerek tadım yaptırdılar. Şarapların üzüm cinsi, bölgesi, yanına yakıştıkları yemekler hakkında konuştuk. Tadım yaptığımız şaraplar sırasıyla, DLC Shiraz, Sarafin Shiraz, Karma Shiraz Boğazkere, Signium ve Alçıtepe idi.
Daha sonrada şaraplar eşliğinde bahçede yemeğimizi yedik. Öncelikle ağzımızın tadını nötürlemek için bezelye çorabası ile başladı menü. Sonrasında kabak çiçeği dolması ile Sarafin Sauvıgnon Blanc, siyah trompet ve porcini mantarlı risotto ile Signium 2009, kuzu sırtı şiş ile Alçıtepe, armut tatlısı ile de Safir ikram edildi.
Benim favori şarabım Signium oldu.
Dolucanın böyle organizasyonları oluyormuş. Bilgi almak isterseniz Doluca Şarapları na tık tık yapabilirsiniz.
Şans Restaurant'tan da bahsetmeden geçmek olmaz. Levent'te 2 katlı hoş bir yer burası. Özellikle güzel havalarda, bahçesinde şarap eşliğinde güzel bir yemek yemek için ideal. Servis başarılı, ortam güzel. Denenmeli derim ben . Şans Restaurant'ın web sayfası için tık tık ...



Güneş Lekeleriyle Savaşım

Bundan 3-4 sene öncesine kadar güneş kremi nedir bilmeyen ben, bilinçli bir insan olmaya karar verdim. Malum her yerde güneşin zararlarından, cilt kanserinden bangır bangır söz ediyorlardı. Bende dedim ki, artık sende güneş kremi kullanmaya başla Ayça. Neyse 50 faktör yüzüme, 30 faktör gerisine diyerek bir güzel güneş ürünlerimi doldurup gittiğim tatilden yüzümde dalga dalga güneş izleri ile döndüm.O gün bugündür güneş lekelerim ile savaşım devam ediyor. Kışları hafifleyen lekeler güneş yüzünü biraz gösterdiğinde tekrar yüzüme yerleşiyorlar. Şimdiye kadar yazın sürülmez dedikleri için kışın değişik kremlerle tedavi etmeye çalışıyordum. Ama bir süredir internette, bir sürü yerde yazında kullanabileceğim Clinique Even Better adlı kremi okuyorum. Yazında kullanılabileceği, düzenli olarak kullanılırsa 12 haftada ciddi sonuçlar vereceği söyleniyor. E o zaman Clinique'nde hatrı kalmasın onuda deneyeyim bari diyerek bugün aldım.
Soldaki ise Clinique Age Defence BB Cream. Kısaca özetlersek güneş koruyuculu, renkli nemlendirici. Benim gibi özellikle yazın yüzüne fondöten gibi ağır ürünler kullanmak istemeyenler için ideal. Yeni en azından öyle söyleniyor. İkisinide yarın itibari ile kullanmaya başlıyorum. Sonuçlardan haberdar ederim.  


3 Temmuz 2012 Salı

Kısa Kısa Tatiller, Selimiye

Kısa tatillerimizin ikincisi Selimiye'ye oldu. Geçen yıl ilk defa gittiğim ve bayıldığım bir yer.
Cuma gecesinden yola çıktık. Amacımız sabah kendimizi Ayın Koyu'nda denize atmaktı ama koyda bulunan tesis kapalıydı. Biz de rotamızı Turunç, Amos'a çevirdik. Burası da çok güzel bir koy. Şezlong, duş, giyinme odaları ve çok da güzel yemekleri olan bir de tesis var. Görmediyseniz mutlaka tavsiye ederim.




Akşamüstü buradan çıkıp Selimiye'ye gittik. Geçen sefer kaldığımız Nane Limon'da kaldık yine. Çok temiz, küçük bir pansiyon burası. Bence Selimiye'nin ruhuna çok uygun bir yer. Çok da kibar ve ilgili sahipleri var. Hemen önünde iskelesi var. Gündüz denize girip akşam yemeklerini de burada yiyebiliyorsunuz. Biz iki gece de orada yedik yemeğimizi. Denizin içinde gibisiniz, nefis bir manzara.
Ertesi iki gün de tekne kiralayıp koyları gezdik.Bizi gezdiren tekne, günlük turlara çıkan teknelerden biriydi. Sezon daha tam başlamadığından bizi 4 kişi gezdirmeyi kabul ettiler. İbrahim kaptan, eşi ve oğlu Şakir bizi çok iyi ağırladılar. Yolunuz düşerse tavsiye ederim. Tekne adı Gülçinim 3. Telefonlarıda 0534 650 99 40. Önceden de arayıp plan programınızı yapabilirsiniz.
Marmaris'in gerçekten birbirinden güzel koyları var . Bayıldım.  Bizim gördüklerimiz Dirsekbükü, Kocaada, Sığ Liman, Emel Sayın Koyu, Arap Mezarı idi.
Koylardan ve öğle yemeklerinden örnekler :)






Sonuç, son yılların en güzel tatillerindendi. Vural Bey ve Dilek Hanım'a bu güzel tatil için teşekkürü bir borç biliyorum :)

Kısa Kısa Tatiller, Kıbrıs

Çok uzun zaman oldu yazmayalı. Sonunda bu gece başına oturdum bilgisayarın.
Haziran ayının başından beri henüz hiçbir hafta sonunu evde geçirmedim. Sanırım leyleği havada gördüm.
İlk hafta sonu Kıbrıs'ta idik. Devrim, Özgül,Doğa,Deniz, annem ve babam ile gittik. Doğa ve Deniz benim yeğenlerim. Adam oldular artık yaz tatillerine çıkıyorlar:). Temmuz 22'de 2 yaşına girecekler. Normalde büyük otel veya tatil köyü olayını sevmem ama çocuklu bir tatil olacağı için o tarz bir otel tercih edip Acapulco'ya gittik. Bizden önce Banu gitmişti. Kumsalın ve denizin çocuklara çok uygun olacağını söylemişti. Gerçekten de öyleydi. Bol bol denize girdik, eğlendik. Bizimkiler küçük olduğu için ihtiyaç duymadık ama çocukları emanet edecek aktivitesel olaylar arıyorsanız pek yeterli değil gibi geldi bana.

Kumsal ve benim kuzularım.



** Bu arada çocuklu arkadaşlarımın tek geçtiği yer Fethiye Hillside.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Lady Dior

Biliyorum her kadın çanta düşkünüdür ama benimki artık hastalık boyutuna ulaştı sanırım. Bir sürü çanta aldığım gibi birde almadığım ama her fırsatta girip mağazaya merhaba dediklerim var :).

Bunların başında da benim için çantaların şahı olan Lady Dior gelir. Kendisinin fiyatının 7 Bin TL olmasından dolayı almıyorum, alamıyorum da diyebiliriz tabi:). Ama ziyaretini aksatmam. Nişantaşı Beymen'de cafenin olduğu taraftaki kapıdan girerseniz hemen sizi karşılar kendisi zaten . Öyle sıcakkanlı, öyle şeker yani. Şunun asaletine, güzelliğine bakarmısınız.


Siyah kolleksiyonun ağırbaşlı kızı. Ama bir çok renk seçeneğide var.
Neyse kendisi yetmiyormuş gibi bugünki olağan ziyaretim sırasında piton yılanı derisinden yapılmışını gördüm Beymen'de. Allahım o nasıl bir güzellik, görmelisiniz. Aklımı başımdan aldığı için resim çekmeyi unutmuşum ben, onun için size gösteremiyorum. Görseniz sizde bayılırsınız, ben size o kadar diyim. Kendisinin fiyatıda 12 Bin TL imiş. Ama fiyatı size çokmuş gibi gelmesin, çünkü bu çanta vintage olacakmış ve bizden sonraki 2. hatta 3. kuşağımız bile rahatlıkla takarmış. Satış görevlisi beyefendi öyle dedi:). Allahtan sadece iki tane gelmiş. Bu iyi haber. Uzun süre orda kalmazlar,  bende acı çekmem :).


Gamze'ye Not ; Reed Krakoff çantalar 2.750 TL

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Tiyatro Krek, Bayrak


Berkun Oya ve Ali Atay tarafından 99 yılında kurulan Krek Tiyatro Topluluğu, uzun zamandır duyduğum, gitmek istediklerim ama bir türlü fırsat yaratamadıklarım arasında yerini alıyordu. Sezonun bitmesine 10 gün kala başardım.
Güzel Şeyler Bizim Tarafta ve Bayrak adlı oyunlara gitmek istiyordum. İlkine bilet bulamadım ama zaten o daha yeni bir oyun olduğu için gelecek sezon giderim diye düşünüyorum. Bende Bayrak'a bilet aldım. İki kişilik bilet almıştım ama bu sezon aldığım biletlerin yarısında yaptığı gibi bunda da beni ektiği için Cem gelmedi ve ben yalnız gittim. (Hahahaha, duymasın Bursa'daydı yetişemedi)
Krek, Santral İstanbul'da. Şimdiye kadar oraya da gidememiştim. Çok hoşuma gitti. Çok sakin ve güzel bir Mayıs akşamıydı. Önce Tamirane'ye oturdum ve yemek yedim. Yemekler hakkında çok yorum yapamayacağım.  Çünkü ızgara tavuk yedim. Bir ızgara tavuk ne kadar lezzetli olabilirse o da o kadar lezzetliydi işte:)
Sonra tiyatroya geçtim. Zaten karşı karşıyalar Tamirane'yle.
Oyunun detaylarına çok girmek istemiyorum. Önümüzdeki sezon oynayacaksa eğer mutlaka gidilmesi gereken bir oyun çünkü. Bence tabii :)
Oyunda anne ve baba rolünde Köksal Engür ile Ayten Uncuoğlu oynuyor. Ağabey rolünde Okan Yalabık, kardeş rolünde Ozan Çelik, kardeşin eşi rolünde Canan Ergüder ve son olarakta Ulaş Tuna Astepe oynuyor.
Benim için ilginç bir deneyimdi. İlk ilginçlik oyunun bir filmle başlaması oldu . Köksal Engür ve Ayten Uncuoğlu bir film karesiyle açılışı yapıp beni hayran bıraktılar sonra da sahneyi genç oyunculara bıraktılar diyebilirim.
Diğer ilginç durum oyun camekanın içinde oynanıyor, size oyun başlamadan önce kulaklıklar dağıtılıyor ve siz oyunu kulaklıkla dinliyorsunuz. Oyuncularda mikrofonla oynuyorlar. Dolayısı ile kalp atışlarına kadar her sese hakimsiniz.
Ayrıca oyunda flashbackler kullanılmış. 4 saat önce, 3 gün önce gibi geri dönüşler var. Bu geri dönüşler oldukça zaten olaylara açıklamalar geliyor ve anlamlanıyor.
Küçük bir özet geçmek gerekirse, kocasından bulamadığı şefkati, anlayışı ve aşkı başkasında bulan bir kadının önüne geçemeyip yasak bir ilişkiye adım atması sonucunda gelişen olaylardan bahsediliyor diyebiliriz. Ama böyle yazınca yanlış anlaşılmasın karşımızda bu aldatma olayının yarattığı gerginlik, psikolojik ve fiziksel şiddeti anlatan son derece sert bir oyun var.  Şiddetin her türlüsünü siz de iliklerinizde hissedebiliyorsunuz. Bol entrikalı bir oyun. Ve bence en önemlisi oyundan çıktıktan sonra bile üzerinde sizi saatlerce düşündürmesi. Hatta günlerce diyebilirim, ben hala karakterlerle fikir alışverişi içerisindeyim :)
İki büyük usta dışında eş ve abi rollerindeki Canan Ergüder ve Okan Yalabık'a hayran olmamak elde değildi. Oyunun inanılmazı Canan Ergüder'di, döktürdü resmen. Bundan sonra onun ismini gördüğüm oyuna giderim ben arkadaş :). 
Okan Yalabık'ı daha önce 39. Basamak adlı oyunda seyretmiştim zaten. Burada da  rolünün hakkını fazlasıyla vermişti. 
Bir tek Canan Ergüder'in sevgilisi rolündeki Ulaş Tuna Astepe'ye bayılmadım. Çünkü oyunda gördüğümüz o tutkulu kadının, kocasına rağmen aşık olup böyle bir ilişki yaşayacağı karizma ve özelliklere sahip bir erkeği oyunculuğu ile bize yansıtamadı.
Sonuç iyi yazılmış, iyi oynanmış bir oyun, takip edilesi yazar, yönetmen ve oyuncular diyorum ben.

Oyun boyunca sizi etkileyen ve sarsıp düşündüren o kadar çok replik var ki. Bazılarını yazmak istedim.

“İki kişiyi sevebilir insan ama sadece birinin hatırası gerçektir kalbinde…”
"Senin kardeşinin sevgisi havada uçuşan bir poşet.."
"Oltalar suyun altında karıştı..."
"Sevdiğinizin sevdiği kişiye zarar verir miydiniz?.."

Son yazdığım replik beni en sarsanlardan biriydi. Sevdiğinizin sevdiğine zarar verebilmek. Yaşadığımız coğrafyada insanların, ve tabiki özellikle erkeklerin, sevdiklerini söyledikleri kadınlara ne kadar kolay kıydıklarını görüyoruz. Bir de bunun ikinci aşamasını düşünemiyorum bile.
Sonra aklıma şu takıldı. Genelde bu tarz şiddet olayları, okuduklarımdan çıkardığım kadarı ile bizim gibi az gelişmiş (yada kibar tabirle gelişmekte olan ) ülkelerde daha çok oluyor. Ve bu tarz olaylar hakkındaki yorumlar dönüp dolaşıp cahilliğe, eğitimsizliğe bağlanıyor ya. Bize vicdanı, aşkı, sevmeyi okullarda mı öğretiyorlar ?

Ben bu sorunun cevabını bulamadım, bulan varsa bana da söylesin.



Dünden Sonra, İstanbul Modern

Bu aralar yeni merakım fotoğrafçılık. 

Uzaktan bakınca hoş gözüküyor ama gerçekten sevecek miyim, devam edecek miyim şimdilik bilmiyorum. 6 derslik bir başlangıç kursuna başladım .Pazartesi ilk ders vardı. Genel bir tanışma vs. şeklinde geçti. Bundan sonraki derslerde makine ile daha haşır neşir olacağız. 2 de fotoğraf çekimi için gezi yapacakmışız.
Kursun sonunda devam etmek istediğime karar verirsem kendime profesyonel bir makine alacağım, şimdilik Devrim'den aldım. 

Neyse efendim, yeni merakımla ilgili internette gezerken, İstanbul Modern'deki sergiyi gördüm ve bahsetmek istedim. İstanbul Modern, kuruluşundan bu yana oluşturduğu fotoğraf kolleksiyonundan  bir şeçkiyi 3 Haziran'a kadar sergileyecekmiş. İstanbul Modern'in sitesinde yazdığına göre, Osmanlı'dan günümüze uzanan süreçte Türkiye'de fotoğrafın teknik ve kavramsal gelişimini ortaya koyuyormuş. 

İlgisi olanlara bi gidip bakmalı derim ben . 

Fotoğrafları İstanbul Modern'in sayfasından aldım. 


               İbrahim Zaman, Gaziantep 1982   Sabit Kalfagil, Nemrut Gölü, Bitlis, 1976